Olasılıksız Görünenin Etkisi – Nassim Nicholas Taleb IV
Bakış açımı değiştiren en önemli kitaplardan biri Siyah Kuğu. Hazmetmesi ve anlaması zor olsa da verilen emeğe değiyor.
Siyah Kuğu kitabının son notlarını aşağıda paylaşıyorum:
Önceki notlar için:
Olasılıksız Görünenin Etkisi – Nassim Nicholas Taleb I
Olasılıksız Görünenin Etkisi – Nassim Nicholas Taleb II
Olasılıksız Görünenin Etkisi – Nassim Nicholas Taleb III
- Spekülatif girişimlerdense umut verici menkul kıymet piyasasına özellikle de güvenilir şirket hisselerine karşı daha dikkatliyimdir. İkincisi görünmez riskler barındırır, ilki ise sürpriz sonuçlar doğurmaz, çünkü istikrarsız olduklarını bilir ve riskinizi ona göre sınırlarsınız.
- Tabiat ana fazlalıklardan hoşlanır. İnsan bedenine bakın. İki gözümüz, iki akciğerimiz, iki böbreğimiz var ve olağan koşullarda her birimiz gerektiğinden fazla kapasiteye sahibiz. Fazlalık eşittir sigorta. Fazlalığın tam karşıtı naif optimizasyondur. Ekonomi büyük oranda naif optimizasyona dayandırılmış ve matematikleştirilmiştir. Bir ekonomist iki akciğer ve iki böbreğe sahip olmayı verimsiz bulacaktır. Eğer Tabiat Ana’yı ekonomistlere verseydik ayrı ayrı böbreklerden vazgeçerdi çünkü onlara sürekli ihtiyacımız yok, bizimkileri satıp merkezi bir böbreği ortaklaşa kullanmamız daha verimli olurdu. Ayrıca rüya görmek için gözlerinize ihtiyacınız olmadığından gece başkasına kiralayabilirdiniz.
- Küreselleşme verimli görünebilir ama parçalar arasındaki etkileşimin dereceleri ve kaldıraç etkisi bir noktadaki küçük çatlakların bütün sisteme sızmasına neden olacaktır.
- Şirketler büyüdüklerinde analistleri tatmin etmek için optimize olmaları gerekir. Analistler şirketlere sigortayı boş vererek fazladan böbreği satmaları ve hisse başına kazançları artırıp bilançolarını düzeltmeleri için baskı yapacak böylece nihayetinde iflaslarına katkıda bulunacaklardır.
- Öngörülemeyen belli bir hatalar sınıfının ve rastgele şokların büyük organizmalara küçüklerden çok daha fazla zarar verdiğini matematiksel olarak ortaya koyduk.
- İnsanlar bir derece belirsizlikle yararlı bile olsa yüzleşmektense kesin bir varış noktasına gitmekten hoşlanıyorlar.
- Atalarımız genelde kaldırılması gereken çok hafif taşlarla yüz yüze gelmişlerdi, ağır bir taşı kaldırma ihtiyacı on yılda bir yada iki kez karşılaştılar. Peki bu düzenli egzersiz nereden geldi? Buzul çağında kimse haftanın üç günü kırk iki dakika koşu yapmadı, özel beden hocasıyla ağırlık kaldırmadı ve ya düzenli olarak tenis oynamadı. Kovaladık ya da kaçtık, geri kalan zamanlardaysa amaçsızca yürüdük. Maraton koşusu ise özellikle de duygusal uyaranlar olmadan yapıldığında tiksinti veren modern bir uğraş.
- Düzenliliği dayatma adına doğa ile çatışmaya yol açan hareketlilik korkusu bizi pek çok alanda daha kırılgan hale getirir. Küçük orman yangınlarının önlenmesi ortamı daha aşırı yangınlara hazırlar, çok gerekli değilken antibiyotik almamız bizi ciddi salgınlara karşı daha savunmasız hale getirir.
- Bir şeyi yapay olarak büyütmek onu ciddi bir çöküşe karşı gitgide daha kırılgan hale getirir.
Antikırılganlıkta görüşmek üzere 🙂